has olduğu belirtilen "meşhur hadis" terimi, sahabe tabakasında ahad olarak riivayete dilip, tabiin ve tebe-i tabiin tabakalarında tevatür derecesine ulaşan haberlerdir (Serahsi, Usul, I, 292). Dolayısıyla meşhur hadis asıl itibariyle ahad, fer' olarak mütevatirdir (Serahsi, Usul, I, 292.). Bu yüzden Cassas, meşhur hadisi, mütevatirin kısımlarından saymıştır (Serahsi, Usul, I, 292). Ancak meşhur hadisi Hz. Peygamber'den nakledenlerin, yalan üzerine ittifak edebilecekleri vehmi (nazari olarak) mevcuttur (Serahsi, Usul, I, 292). Mest üzerine mesh verme hadisi (Buhari), müt'anın haram kılınışı ile ilgili hadis (Buhari, Müslim), kadının halası ve teyzesi üzerine nikahının ha¬ramlığını bildiren hadis (Buhari, Müslim), altı şeyin değişiminde fazlalığın haram olduğunu bildiren hadis (Müslim), meşhur hadislerin örneklerindendir (Serahsi, Usul, I, 292).
Hanefi imamlarından İsa b. Eban (ö.220)'ın belirttiğine göre, meşhur haberin delil olma derecesi mütevatirin delil olma derecesine ulaşnmaz. Çünkü tevatüren sabit olan ilim zaruridir ve ilmi yakîni gerektirir. Ayrıca inkar eden kafir olur. Halbuki meşhur böyle değildir. İnkar eden ittifakla tekfir olunmaz. Meşhur hadisle sabit olan kesin (yakin) ilmi değil, tatminî ilmi ifade eder. Çünkü o, ancak ikinci ve üçüncü tabakalarda tevatüre ulaşmıştır ve esas itibariyle ahad olduğu için adeten yalan olabilme şüphesini üzerinde taşımaktadır (Serahsi, Usul, I, 292.)
İsa b. Eban, meşhur haberi üç kısımda değerlendirmiştir:
1) İnkarcısını küfre sokmayan, fakat dalalete düşüren meşhur. Mesela birinci ve ikinci nesilde ulemanın üzerinde ittifak ettiği "recm" haberi böyledir. Buna sadece hariciler muhalefet etmişlerdir ki, onların muhalefeti icmaya bir zarar vermez ( Serahsi, usul I-293).
2) İnkar edeni sapık yapmayan fakat hataya düşürerek günahkar yapmasından korkulan meşhur. Mesela mest üzerine mesh haberi böyledir. Çünkü ulema, birinci tabakada bu konuda ihtilaf ettiler. Hz. Aişe ve İbn Abbas, her ne kadar daha sonra bundan rücu ettikleri nakledilmişse de, şöyle demişlerdi: "Mest üzerine meshi caiz görenlere sorun bakalım. Allah'ın Resulü (s.a.v.) Maide suresinden sonra meshetti mi? Vallahi Resulullah (sav) Maide suresinden sonra meshetmedi" (Serahsi, usul I-293). Sarf konusunda gelen haber de böyledir. İbn Abbas'ın, "Peygamber (sav)'in, riba ancak veresiye (nesîe) de olur" (Buhari) hadisine istinaden, peşin alışverişlerde fazlalığı caiz gördüğü, sonra bu görüşten döndüğü nakledilir (Serahsi, usul I-294).
3) İnkar edeni, hataya düşürmekle beraber, günaha sokmayan meşhurdur. Fakihlerin, ahkam konusunda ihtilaf ettikleri haberler böyledir. Çünkü bununla amel eden, o konudaki içtihatla amel etmiştir. Müçtehit hata etse bile günahkar olmaz, aynı şekilde bu içtihadı inkar eden de günaha girmez (Serahsi, usul I-294).
İmam Ebu Hanife’nin Hadis Anlayışı ve Hanefi Mezhebinin Hadis Metodu, Prof.Dr. İsmail Hakkı Ünal, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları 327, ilmi eserler 60, 2 baskı, Ankara 2001)