[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Maoistler Çin'in dört bir yanında Konfüçyüs aleyhtarı gösteriler düzenlemiş, Konfüçyüsçülüğün Çin topraklarından kalkması için her türlü baskı yöntemini denemişlerdir. |
Konfüçyüs'ün ölümünden iki yüzyıl sonra Çin'de Sung Hanedanı kuruldu. Sung Hanedanı Çin'in bir ucundan öteki ucuna kadar bütün eyaletleri kontrolü altına aldı. Ancak Konfüçyüs'ün izinden gidenleri tasfiye etme konusunda istedikleri kadar başarılı olamadılar. Bu yüzden, bir tanesi dışında Konfüçyüs'ün bütün kitaplarını yaktılar. Ayrıca yüzlerce Konfüçyüs takipçisini de diri diri yaktılar. Fakat Han Hanedanı kurulunca Konfüçyüs öğretisine karşı çok saygılı bir tutum benimsendi. Konfüçyüs arkasında hiçbir yazılı metin bırakmamıştı. Ancak öğrencileri Konfüçyüs'e ait olduğunu iddia ettikleri sözlerden oluşan eserler oluşturup Han Hanedanı döneminde Büyük Bilgi ve Orta Yol Doktrini isimleriyle yayınladılar.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Göklerde ve yerde ne varsa O'nundur, itaat-kulluk da (din de) sürekli olarak O'nundur. Böyleyken Allah'tan başkasından mı korkup-sakınıyorsunuz? (Nahl Suresi, 52) |
Han İmparatorluğu zamanında Konfüçyüsçülük Çin'in resmi dini haline geldi ve bu iki bin yıl kadar devam etti. Konfüçyüsçülük bu süreç içinde çok büyük değişimlere uğradı. İmparator "Göğün Oğlu" ismiyle (Allah'ı tenzih ederiz) bu dinin başrahibi olarak kabul edildi. Sapkınca göğe ve yere tapınma anlayışı da zaman içinde öğretiye dahil edildi. Asırlar boyunca Çin İmparatorluğu'nun neredeyse tüm kurumları, gelenekleri ve yerleşik düzeni Konfüçyüs'ün batıl ahlaki anlayışına dayanmıştır. 1313'ten 1905'e kadar olan devlet görevliliği sınavları Konfüçyüs'ün Dört Kitap diye bilinen yapıtlarını okumayı gerektirmiş, 1912 yılına kadar bu ahlaki sistemin okullarda öğretilmesi zorunlu olmuştur. Bunun sonucunda da sadece dünya hayatına yönelik yaşam süren, ölüm, ahiret ve hesap günü gibi konular üzerinde hiç düşünmeyen, mutluluğu sapkın ritüellerde arayan nesiller ortaya çıkmıştır.
Konfüçyüsçülüğün Çin toplumu üzerindeki etkisi 1911 yılında İmparatorluğun ortadan kalkmasıyla zayıfladı. Mao döneminde ise Konfüçyüsçülük büyük bir düşman olarak görüldü. Mao ilk önce ülke içindeki tüm dini kurumları devlet tarafından kurulan merkezi organizasyonlara bağladı. Ardından bu dini kurumları "Maoizm propaganda merkezi" haline getirdi. Mao, tüm ibadethaneleri yıktı, tüm dini kitapları yaktırdı, Konfüçyüsçüleri yakın bir takibata aldırdı. Ancak Mao'nun ardından gelen yönetimlerde bu baskı yavaş yavaş azaldı. Özellikle de son yıllarda Çin'de Konfüçyüs batıl prensipleri tekrar yaşamda yerini almaya başladı. Günümüzde resmi olmamakla birlikte Konfüçyüsçülük Çin'de hala kamu hayatındaki güçlü konumunu devam ettirmektedir. On milyon kadar mensubu bulunduğu Japonya'da da halk tarafından büyük bir kabul görmektedir.
Konfüçyüs'ün İstediği Bir Toplum Düzeni
Konfüçyüs'ün yazılı kaynaklarda aktarılan yaşamı çeşitli efsanelerle doludur. Bunun sebebi onun yaşadığı döneme ait herhangi bir yazılı kaynağın bulunmayışı, tüm yazılanların sözlü olarak aktarılan rivayetlere dayanmasıdır. Elimizde, onun ölümünden sonra geliştirilmiş ve pek çok yönüyle takipçileri tarafından elden geçirilmiş, tahrif edilmiş ve yeniden düzenlenmiş açıklamalar vardır. Konfüçyüsçülük dendiği zaman herkesin aklına bu özdeyişler gelir. Konfüçyüs'e atfedilen özdeyişlerin ona ait olup olmadığını saptamak da mümkün değildir. Ancak Konfüçyüsçülüğün temel inanışlarını bu sözlerden anlamak mümkündür.
Allah İnancı ve Konfüçyüs
Konfüçyüs hakkında yazılan eserlerde onun Allah inancına sahip olduğu, "Gök Tanrısı" olarak isimlendirdiği yaratıcı bir varlığa inandığı yönünde açıklamalara rastlamak mümkündür. Ancak Konfüçyüs'e ait olduğu iddia edilen kitaplarda, özdeyişlerde Allah inancından hemen hiç bahsedilmemektedir. Konfüçyüs insanlara erdemli birer birey olmayı öğütlemekte, toplum düzenini bozan davranışları tarif etmekte, insanlar arasındaki ilişkileri düzenleyen kurallar getirmektedir. Bunun dışında bir açıklamada bulunmaz, sorulan sorulara cevap vermez, hatta ölüm, kader gibi konulardaki soruları gözardı eder. Bu anlayışı da "her insanın doğuştan iyi olduğu, bu nedenle de ilahi bir yol göstericiye gerek olmadığı" yönündeki sapkın bir inanışa dayandırır.
Oysa güzel bir ahlaka sahip olabilmek ancak Allah'tan korkmakla ve O'nun emirlerine kesin olarak boyun eğmekle mümkündür. Bir insanın güzel ahlaka sahip olması ve bunu kararlılıkla sürdürebilmesi için, derin bir Allah sevgisi ile birlikte güçlü bir Allah korkusu taşıması gerekir. Allah'tan gereği gibi korkabilmek ise, Allah'ın büyüklüğünü, şanını ve azametini, sonsuz ilim ve kudretini, kulları üzerindeki kayıtsız şartsız güç ve hakimiyetini, dilediğini dilediği gibi gerçekleştirebileceğini sürekli akılda tutmakla, Allah'ın vaadine, tehdidine, hesap gününe, cezasının şiddetine, cehennem azabının sonsuzluğuna kesin olarak iman etmekle mümkündür. Bu iman, güçlü bir Allah korkusunu doğurur. Bu korku da insanın tüm tavır ve davranışlarını, hareket ve konuşmalarını Allah'ın beğendiği, hoşnut olduğu ahlak doğrultusunda düzenlemesini sağlar. Allah'tan korkan kişi O'nun sınırlarını korumaya karşı derin bir hassasiyet içinde olur.
Allah'tan korkmayan insanlar ise, Allah'ın beğenmediği her türlü tavrı gösterebilirler. Örneğin Konfüçyüsçülüğün kurallarına uyan bir insan, kişisel çıkarlarıyla çatıştığında kolaylıkla bu toplumsal kuralların tersini yapabilir. Dürüst olması gereken yerde yalan söyleyebilir, ihtiyaç içindeyken hırsızlık yapabilir, rüşvet verebilir. Çünkü onu engelleyen hiçbir şey yoktur. Allah'a hesap vereceğini unutmuş bir insanın dürüstlük göstermesi, insanlara fedakarlıkta bulunması, adil ve namuslu olması, kısacası güzel ahlaklı olması için hiçbir nedeni yoktur. Onun tüm ahlakını yalnızca kendi kişisel hırsları ve çıkarları şekillendirir. Ve ölümlü insanlara güzel ahlak göstermenin onun için bir anlamı olamaz. Allah'ın kadrini gereği gibi takdir edemediğinden, Allah'ın azabı onun için caydırıcı bir unsur olmaz. Allah'tan korkmadığı ve karşılık göreceğini düşünmediği için haddi aşmada, insanlara zalimce bir tavır göstermede hiçbir sınır tanımaz ve alabildiğine azgın bir karakter sergiler. Allah'ın azametini ve intikam alacağını aklına getirmediği için rahatlıkla Allah'ın sınırlarını aşar. Bu nedenlerden dolayı Allah korkusu olmayan insanlar, hangi toplumsal sistem içinde yaşarlarsa yaşasınlar, her türlü günaha ve ahlaki bozukluğa açıktırlar.
Allah inancına ve korkusuna sahip olmayan insan için tüm dünya kaos ve belirsizliklerden oluşur. Herşeyin tesadüfler sonucu geliştiğini, etrafında olup biten olayların da başıboş işlediğini sanır. Bu durumda hiçbir zaman gerçek bir emniyet ve huzur duygusu yaşayamaz. Çünkü her an başına bir şeyler gelebileceğini, onu üzecek, yıpratacak, zarar verecek olayların gelişebileceğini düşünür. Gelecekle ilgili sayısız endişeleri ve korkuları vardır. Örneğin amansız bir hastalığa yakalanabilir, tüm parasını kaybedebilir ya da sevdiği bir insandan ayrılabilir. Veya hiç ummadığı felaketler kendisinin ya da yakınlarının başına gelebilir. Tüm bu muhtemel olayları kontrolsüz zannettiği için her birinden ayrı ayrı endişe ve tedirginlik duyar. Her birini kendi kontrolü altına almanın mümkün olmadığını da bildiği için büyük bir çaresizlik ve ümitsizlik içine düşer. Etrafında kendisini ezmeye, alt etmeye çalışacak sayısız rakipleri vardır. Bunlarla başa çıkabilmesi mümkün değildir. İnsanların kendisi hakkında ne düşündüğüne kadar herşeyi tek tek hesaplamak zorundadır. Bu, ona tarifsiz bir gerilim ve stres yaşatır. Oysa yalnızca Allah'tan korkan bir insan saydığımız bu korkuların hiçbiriyle muhatap olmaz. Allah korkusu ve iman bu korkuların hepsini ortadan kaldırır. Herşeyin sahibinin ve yaratıcısının Allah olduğunu, olayların Allah'ın kontrolünde ve çizdiği kader doğrultusunda geliştiğini, Kendisi'ne inanıp güvenen kullarını Allah'ın koruyup kollayacağını bilmek iman eden bir insanı her türlü korku ve bağımlılıktan özgürlüğe kavuşturur. Bu nedenledir ki, Hz. İbrahim, putperest olan babasının batıl inancını şöyle vurgulamıştır:
Hani (İbrahim) babasına demişti: "Babacığım, işitmeyen, görmeyen ve seni herhangi bir şeyden bağımsızlaştırmayan şeylere niye tapıyorsun? (Meryem Suresi, 42)
Sadece Dünya Hayatına Dair Konular Üzerinde Durmak
Konfüçyüs yukarıda bahsettiğimiz gibi ölüm, ahiret hayatı, cennet cehennem inancı ve kader gibi konulardan hiç bahsetmemiştir. Onun için öncelikli olan her zaman toplum düzeni olmuştur. Kendisine ölümle, kaderle ilgili sorulan sorulara hiç ilgi göstermemiş, bu konuları düşünmenin gerekli olmadığını ifade etmiştir. Ölüm hakkında yorum yapmaktan her zaman uzak durmuş, insanları Allah korkusundan ve ahiret inancından uzaklaştırarak sadece dünyadaki hayatları için çaba sarf etmeye yöneltmiştir.
Oysa ölüm ve öldükten sonra insanın nelerle karşılaşacağı hakkında hiç düşünmemek çok büyük bir yanılgıdır. Çünkü hiçbir insanın ölümden kaçışı mümkün değildir. Her canlı varlık bir gün ölmek üzere doğar. Kimileri çok küçük yaşta, kimileri genç, kimileri de ileri yaşlarda bu dünyayı terk ederler. Kimsenin sahip olduğu malı-mülkü, serveti, makamı, şöhreti, kuvveti ve güzelliği ölümü kendisinden uzaklaştıramaz. Allah bir ayetinde şu şekilde buyurmuştur:
Andolsun, sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın (bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız… (Enam Suresi, 94)
Herkes istisnasız ölüme boyun eğmiştir ve bundan sonra da eğmeye devam edecektir. Konfüçyüsçülükte de olduğu gibi bazı insanlar ölümü düşünmemekle kazançta oldukları yanılgısına düşerler. İnsanlar arasında düşünülmediği sürece, ölümle karşılaşılmayacağı gibi batıl bir inanç gelişmiştir. Kuran'da bu durum şu ayetle haber verilir:
De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi,
Oysa bu kişiler, hayattayken ölümü düşünmekten ne kadar kaçarlarsa, ölümün gerçeğiyle karşılaştıklarında yaşayacakları azap da o kadar şiddetli olur. Bu dünyadaki gafletleri ne kadar büyükse, ölüm anında, kıyamet gününde ve ebedi azaptaki dehşet, şaşkınlık ve azapları o derece büyük olur.
Atalara Tapınma
Konfüçyüs aile içindeki ilişkileri geleneksel Çin dinlerinden yola çıkarak yeni bir sisteme oturtmuştur. Ancak eski Çin dinlerinden kaynaklanan atalara saygı konusundaki batıl uygulamaları da bu sistemin içine dahil etmiş, törenler ve kurban ayinleri yeni kurulan sistemin önemli bir parçası haline gelmiştir.
Konfüçyüsçülükte ataların ruhlarına tapınma önemli bir yer tutar. Geçmişte olduğu gibi günümüzde de Çin'de evlerde atalara ait bir köşe bulunmaktadır. "Ecdad levhaları" adı verilen tabletler bu köşede saklanır. Levhalarda ölmüş ataların isimleri yazılır. Çinliler bu levhaların önünde kurban takdim eder, adaklarda bulunurlar, düğün merasimleri burada yapılır. Meyveler, şarap, pişirdikleri yemekler bu levhaların önüne konur. Ataların ruhlarının buralarda dinlendiklerine inanırlar. Bunun yanı sıra her yerel topluluğun ortak ataları için yılda iki kez ayinler düzenlerler. Danslar ve müziklerle atalarını mutlu etmeye çalışırlar. Bu saygı gösterilerinin nedeni ruhların ancak bu şekilde mutlu olacağına, huzur bulabileceklerine olan batıl inançlarıdır. Hiç kimse bu sunularda bulunmanın akıl ve mantıkla ne kadar çeliştiği üzerinde düşünmez. Kendileriyle iletişim kurduğuna inandıkları ruhların hiçbir güçleri olmadığını, insan hayatı üzerinde hiçbir etkileri olamayacağını akıllarına getirmezler. Gözleri kapalı bir şekilde, şuursuzca, ezbere bildikleri ritüelleri yerine getirirler. Bir kişinin rasyonel bir eğitim görmesi, bilimsel düşünceyle ilgilenmesi de aynı mantık dışı ritüelleri uygulamasını engellemez. Çünkü ataların ruhuna ibadet, tüm Çin halkı için yerine getirilmesi gereken kesin bir emir gibidir.
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Bir "Atalara Tapınma" dini olan Konfüçyüsçülüğün günümüzdeki takipçileri, batıl dinlerinin kurucusunun doğum gününü çeşitli törenlerle kutlarlar. |
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Konfüçyüs de sözde onurlandırmak amacıyla adına ayinler düzenlenen ruhlardan biridir. Günümüzde Konfüçyüs için düzenlenen ayinler aynı şekilde devam etmektedir. Pekin İmparatorluk Üniversitesindeki bir tapınakta Konfüçyüs'ün tabletleri bulunmaktadır. Ve senede iki kez imparator bu tapınağa resmi bir heyet eşliğinde giderek yiyecekler sunmakta ve saygısını ifade eden konuşmalar yapmaktadır.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Atalara tapınma derecesinde saygı ve sevgi gösterilerinde bulunma Çin dinlerinde putperest bir ritüel halini almıştır. Çin toplumu insanları sözde kutsallaştırıp, hayali bir ilah olarak kabul etme yönündeki inanışları atalarından miras almıştır ve aynı sapkınlığı asırlardır devam ettirmektedir. Doğru olup olmadığını düşünmeden yüzyıllardır bu anlamsız ritüeli uygulamaktadırlar. Allah ayetlerde geçmiş kavimlerin de atalarının sapkın uygulamalarını devam ettirdiklerini şu şekilde bildirmektedir:
Çünkü onlar, atalarını sapık kimseler olarak bulmuşlardı. Kendileri de onların izleri üzerinde koşturup-duruyorlardı. (Saffat Suresi, 69-70)
Konfüçyüs'ün yerleştirmek istediği ahlaki sistem yukarıda saydığımız batıl özelliklerinin yanı sıra Kuran ahlakıyla uyan birtakım öğütleri de içermektedir. Toplumdaki düzeni sağlamayı, insanlar arasındaki ilişkileri sevgi ve saygı temeline oturtmayı, sorumluluk bilincini oluşturmayı ve dürüst, çalışkan bireyler oluşturmayı hedefleyen Konfüçyüs, Çin toplumunda ahlaki anlamda bazı anlayışların oluşmasında önemli bir rol oynamıştır. Bunlardan bazıları şu şekildedir:
- Aile ilişkilerine önem vermiştir. Çocuğun ebeveynlerine, ebeveynlerin de çocuklarına sevgi ve saygı ile yaklaşmasının önemi üzerinde durmuştur.
- Her bireyin kendi sorumluluğunu eksiksizce yerine getirmesini öğütlemiş, sorumluluk bilincinin toplumun ilerlemesindeki rolüne dikkat çekmiştir. Her insanın görevini gerektiği gibi yapmasının toplumsal sorunların çok büyük bir bölümünü çözeceğini söylemiştir.
- Konfüçyüs'ün iyilik kavramının merkezinde "yen", yani iyilikseverlik ya da insan sevgisi düşüncesi vardır. İnsanların birbirlerine iyilik yapmalarını, fedakarlıkta bulunmayı, sevgi dolu olmayı tavsiye etmiştir.
- Sadakatin üzerinde durmuş, aile içinde, iş hayatında, devletle ilişkilerde ve arkadaşlıklarda sadık olmayı tavsiye etmiştir.
- İnsan ilişkilerinde adaletle davranmayı, adaletsizliğe de adaletle karşılık vermeyi öğütlemiştir.
- "Kişinin kendisine yapılmasını istemediği şeyi başkalarına da yapmaması" yönündeki tavsiyesi Konfüçyüsçülüğün temel özelliklerinden birini oluşturmuştur.
Bu olumlu özellikler Konfüçyüsçülüğün bir ahlak felsefesi olarak kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır. Ancak belirttiğimiz gibi, sonsuz güç ve kudret sahibi olan Rabbimiz'e iman üzerine bina edilmemiş ve Allah korkusu üzerine kurulmamış bir felsefenin insanları kurtuluşa götürmesi mümkün değildir. İnsanlar ancak Allah'a samimiyetle iman edip teslim olduklarında hem dünya hayatında hem de ahiret hayatında gerçek mutluluğa ulaşabilirler.
Taoizm Tabiata ve Atalarına Tapınan Batıl Bir Din
Önceki bölümde de vurguladığımız gibi Konfüçyüsçülüğün ortaya çıkışıyla Çin toplumu üzerindeki etkisini yitiren Şamanizm, bir süre sonra Taoizm adı altında toplum içindeki yerini aldı. Taoizm asırlardır süregelen batıl Çin kültürünü temsil ediyordu. Nitekim Konfüçyüsçülük devlet kadroları ve eğitimli kesimler üzerinde daha etkili olurken, Taoizm her zaman geniş kitleleri içine alan popüler bir inanç oldu.
Taoizm günümüzde Çin, Japonya, Kuzey ve Güney Kore'de yaygın bir din olmasına karşın, taraftarlarının büyük bir çoğunluğu Güney Kore'de yaşamaktadır. Dünya üzerinde yaklaşık olarak 20 milyon civarında Taoist olduğu tahmin edilmektedir. Bu sayı bazı istatistiklerde 95 milyona kadar çıkmaktadır. Çünkü Çin'de çeşitli dinler birbirine karışmıştır ve Taoistlerin tam olarak sayısını belirlemek mümkün değildir. Taoizm sadece Uzak Doğu ülkeleriyle sınırlı kalmamış, dünyanın dört bir yanındaki insanlar üzerinde etkili olmuştur. Ancak bu etki Taoizmi bir din olarak kabul etmekten ziyade, Tao kültürünün çeşitli öğelerini kabul etmek şeklinde olmuştur. Örneğin akupunktur, bitkisel tedavi, fal, meditasyon, astroloji gibi Taoist öğretilerin Batı kültürü üzerinde köklü etkileri vardır.
Taoizmin MÖ 500'lü yıllarda yaşadığı düşünülen, fakat yaşamı hakkında hiçbir bilgi bulunmayan, (hatta yaşayıp yaşamadığı dahi şüpheli olan) Lao-Tse isimli bir kişi tarafından kurulduğu kabul edilir. Çeşitli kaynaklarda Lao-Tse'nin bir arşiv memuru olduğu, yaşlandığında Batıya göç ettiği, Tao ve Fazilet isimli kitabını ise bir gümrükçüye yazdırdığı iddia edilir. Taoistler Tao-teh-King isimli bir metni kutsal kabul ederler. İki bölümden oluşan bu metin yaklaşık 5000 kelimedir. Bu kitabın Lao-Tse tarafından yazıldığı kabul edilir.
Taoizm Hurafelere Dayalı Bir Aldanıştır
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Taoizm insanları barışa, huzura ve dengeli yaşama götüren bir yol olarak sunulur. Oysa bu tanım gerçekleri yansıtmaz. Çünkü mistik Taoist kavramlar ve felsefi yorumların insanı amaçsızlığa, eylemsizliğe, boş uğraşılara, büyü ve fal gibi batıl inançlara sürüklemekten başka bir sonucu yoktur.
Asırlardır kuşaktan kuşağa aktarılan geleneklerin, Konfüçyüsçülüğün ve Budizmin etkisiyle şekil değiştiren Taoizmin tanımını yapmak zordur. Genel kabul gören tanıma göre Tao insanın hayatı boyunca izlemek zorunda olduğu yoldur. Yani çeşitli prensipler üzerine kurulu olan bir davranış şeklidir. Ancak bu prensipler Allah'ın vahyine dayanmayan, insan yapımı prensiplerdir. Bu nedenle de içinde birçok çelişkiler, saçmalıklar, akıl ve mantıkla ters düşen izahlar bulunmaktadır.
Taoistler insanın, Tao olarak adlandırdıkları kozmik sürecin bir parçası olduğuna inanırlar. İnsanın hayattaki en temel seçimi ise bu gerçeği kabul edip Tao ile bir olmak ya da direnip Tao'nun dışında kalmaktır. Onlara göre insan Tao'dan var olmuştur ve Tao'ya geri dönecektir. Bu batıl inanışa göre Tao, herşeyin temeli olan, varlığı var eden bir güç olarak kabul edilir. Ama Taoizm sonsuz güç ve kudret sahibi olan Allah inancına sahip değildir. Tao, dünyayı yöneten sebep olarak kabul edilir. Ama bir bilinci, ruhu, kimliği olmayan bu soyut "yönetici sebep"in, evrendeki ve doğadaki olağünüstü denge, tasarım ve düzeni nasıl sağladığı sorusu cevapsızdır. Taoistler Allah'ın mutlak varlığını kabul etmektense, "Tao" gibi hayali bir kavrama inanmaktadırlar.
Yine de Taoizmin mistik atmosferi kimileri tarafından ilgi çekici bulunmakta, bu nedenle de Tao kültürü toplum içinde kolaylıkla yayılmaktadır. Oysa Taoizm tamamen süslü, felsefi cümlelerden oluşan, insanları akıl ve mantıkla hareket etmekten uzaklaştıran, batıl inançlarla dolu bir hayat kurmaya yönelten sapkın bir inanıştır. Taoist yorumlar ne bir delile dayanmaktadır, ne de akla uygun bir temele. Örneğin Taoizmin bir diğer temel inanışı "yin" ve "yang" kelimeleriyle özetlenir. Taoistler için bu iki kelime çok şey ifade etmektedir. Onlara göre evrendeki hayat yin ve yang adını verdikleri bir prensip üzerine kuruludur. Yang dünyada var olan, Yin ise dünyada var olmayandır. Yin, dünyayı oluşturan nefes olarak kabul edilir. Soğuk, şeytani, karanlık ve negatif enerji olarak tarif edilir. Yang ise sıcak, iyi, ışık ve pozitif gibi prensiplerle tarif edilir. Taoist felsefenin anlatıldığı eserlerde "Yin olmadan Yang, Yang olmadan Yin yoktur ve doğadaki herşeyin Yin ve Yang'ı olmalıdır" gibi cümlelerle sık sık karşılaşılır. Oysa sanki büyük bir anlam taşıyormuş gibi söylenen bu cümleler, Allah'ın bildirdiği gerçeklere dair hiçbir bilgi vermezler.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Taoculuk putperest bir dindir ve akla gelebilecek hemen herşeyi ilah olarak benimsemektedir. Önünde eğilip ibadette bulundukları her hayali tanrının Tao'nun bir yönünün yansıması olduğuna inanırlar. Örneğin Yu-huang, Taoistlerin en önemli hayali tanrılarındandır. Tüm diğer tanrıların ona adeta "rapor verdiğine" inanırlar. Bu sapkın inanca göre Yu-huang her yıl diğer hayali tanrıların performanslarını gözlemler. Performanslarına göre ya yeni görevlere yükseltir, ya da cezalandırır. Ancak ilginçtir ki Taoistler bu putlara da dua etmez, hayali tanrıların bir sorunu çözebileceğine de inanmazlar. Onlar sorunların sadece gözlem, ruhlarla bağlantı, büyü, fal ve meditasyon gibi yöntemlerle çözüleceğine inanırlar. Bir Taoistin, önemli ruhların isimlerini, rütbelerini ve güçlerini bilmek, meditasyon ve imgeleme yöntemleriyle onları yönlendirebilmek için eğitimden geçmesi gerekmektedir.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.](Sol üstte) Canlı ya da cansız her varlığı sözde ilah edinen Taoistler, bu yaptıklarının ne kadar büyük bir sapkınlık olduğunun farkında olamayacak kadar şiddetli bir büyüye kapılmışlardır. (Sağda yanda) 17. yüzyıla ait tabloda yaşlılar ve çocuklar batıl yin-yang sembolünü çalışırken tasvir edilmiştir. (Sağda yanda mavi kutu) Tao felsefesinin özünü oluşturan, ancak hayatın gerçeğine dair hiçbir bilgi vermeyen yin-yang felsefesini sembolize eden bir tılsım. |
Taoistlerin evlerinde birçok putun tasviri dolaplar içine yerleştirilir. Ancak bu putlar her Taoiste göre değişiklik gösterir. Taoistlerin çoğu hayali savaş tanrısı Kvan-Ti ile tüccarların tanrısı kabul edilen hayali zenginlik tanrısı Sai Shin'e tapmaktadırlar. Hinduizm, Caynizm, Şintoizm gibi batıl dinlerinde görülen müşrik anlayış Taoizmde de köklü bir şekilde yer etmiştir. Taştan, tahtadan heykellere ibadet etmenin, onlara sunularda bulunmanın ne kadar büyük bir sapkınlık ve akılsızlık olduğunu kitap boyunca birçok kez açıkladık. Ancak Allah Kuran ayetlerinde bu pagan anlayıştaki toplulukların tarihin her döneminde var olduklarını bize haber vermiştir. Taoistlerin de bu topluluklardan bir farkları yoktur. Allah Kuran'da İsrailoğulları ile ilgili bir örnek vermiştir. Hz. Musa ile birlikte Firavun'un kavminden kurtulan İsrailoğulları yolculukları sırasında puta tapan bir kavimle karşılaşmışlar ve Musa Peygamberden kendilerine aynı şekilde bir put yapmasını istemişlerdir. Bu durum Kuran'da şöyle bildirilir:
İsrailoğullarını denizden geçirdik. Putları önünde bel büküp eğilmekte olan bir topluluğa rastladılar. Musa'ya dediler ki: "Ey Musa, onların ilahları (var; onların ki) gibi, sen de bize bir ilah yap." O: "siz gerçekten cahillik etmekte olan bir kavimsiniz" dedi. Onların içinde bulundukları şey (din) mahvolucudur ve yapmakta oldukları şeyler (ibadetler) de geçersizdir." (Araf Suresi, 138-139)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Resimlerdeki sapkın Taoist Şamanlar, çeşitli danslar eşliğinde tedavi ve ruh çıkarma gerçekleştirilebildiği aldatmacasına başvurmaktadırlar. |
Görüldüğü gibi İsrailoğulları cahilce bir tavır gösterip, gözleriyle gördükleri, önünde eğilecekleri, belki de çevresinde sapkınca törenler yapacakları bir ilah istemektedirler. Bu durum onların cehaletlerinin, Allah'ın kadrini takdir edemediklerinin ve kavrayamadıklarının göstergesidir. Hz. Musa kendilerine gerçeği açıkladığı halde peygamberleri yanlarından ayrılır ayrılmaz hemen kendilerine yeni putlar edinmişlerdir. Bu, çok büyük bir sapkınlıktır. Nitekim bu davranışlarının ardından pişmanlığa kapıldıkları, Kuran'da şöyle bildirilmiştir:
(Tura gitmesinin) Ardından Musa'nın kavmi süs eşyalarından böğürmesi olan bir buzağı heykelini (tapılacak ilah) edindiler. Onun kendileriyle konuşmadığını ve onları bir yola da yöneltip-iletmediğini (hidayete erdirmediğini) görmediler mi? Onu (tanrı) edindiler de, zulmedenler oldular.
Ne zaman ki (yaptıklarından dolayı pişmanlık duyup, başları) elleri arasına düşürüldü ve kendilerinin gerçekten şaşırıp-saptıklarını görünce: "Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa kesin olarak hüsrana uğrayanlardan olacağız" dediler. (Araf Suresi, 148-149)
Ancak Allah'ın buzağıyı ilah edinen ve bundan sonra tevbe etmeyenlere verdiği cevap şöyledir:
Şüphesiz, buzağıyı (tanrı) edinenlere Rablerinden bir gazab ve dünya hayatında bir zillet yetişecektir. İşte biz, 'yalan düzüp-uyduranları' böyle cezalandırırız. (Araf Suresi, 152)
Yukarıdaki ayetten de anlaşılmaktadır ki Allah Kendisi'ne şirk koşanları dilediği takdirde affetmemektedir. Çünkü ayette de ifade edildiği gibi Allah'a şirk koşanlar aslında yalan düzüp uydurmaktadırlar. Bir ve tek olan ilahın Allah olduğu apaçık bir gerçekken, onlar sahte ilahlar edinmektedirler. Bu uydurma ilahların önünde bel büküp eğilmek ise Allah'a karşı işlenmiş çok çirkin bir suçtur. Taoistlerin durumu da tarih boyunca yaşamış tüm putperestlerle aynıdır. Onlar da hurafelerle, batıl öğretilerle beyinleri uyutulmuş, içinde bulundukları büyük sapkınlığı fark edemeyen kimselerdir. Dünya hayatının gerçeklerinden kendilerini tamamen soyutlamış, büyülenmiş bir şekilde atalarının dinlerine sarılmışlardır. Oysa bu batıl inançlarını bir kez sorgulamaları, akıl ve vicdanlarının sesini dinleyerek asırlardır süregelen öğretilerini yargılamaları, geleneklerini izlemeyi değil doğru yolu bulmayı hedeflemeleri gerekir ve böylece hiç şüphesiz Allah'ın varlığını, sonsuz kudretini ve merhametini fark edeceklerdir.
Çinlilerin Beyhude Ölümsüzlük Arayışları
Şamanların en büyük hedeflerinden biri dünya hayatında ölümsüzlüğe giden yolu bulmak, büyüler, tılsımlar ve çeşitli karışımlarla insanı ölümsüz kılmaktı. Taoistler bu sapkın inanışı Şamanlardan miras almış ve ölümsüzlük arayışından hiç vazgeçmemişlerdir. Martin Palmer, World Religions, A History of Faith (Dünya Dinleri, İnancın Tarihi) isimli eserinde bu inanışı şu şekilde açıklar:
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Taoistler ritüeller ve bazı dietlerle insan vücudunu ölümsüz bir vücuda dönüştürebilecekleri gibi bir inanışa sahiptirler. Çin mitolojisinde insanüstü güçler ve ölümsüzlük arayışı çok önemli bir yer tutar. Çin efsanelerinde, filmlerinde yer alan uçan, üstün güçlere sahip ve ölmeyen karakterler bu inanışları temsil ederler. Kimi inanışlara göre bazı yiyecekler ya da içecekler insanı ölümsüz yaparken, bazılarına göre günlük meditasyonlar insanı ölümsüz kılar.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] İşte Taoizmin özü de bu alıntıda gizlidir. Taoistler asırlar boyunca bitkilerle yaptıkları çeşitli kimyasal karışımlarla ölümsüzlük arayışı içinde olmuşlardır. Geliştirdikleri beslenme yöntemleri, egzersizler, masaj şekilleri hep bu arayışın sonuçlarıdır. Belki bu çalışmalar eczacılık alanında büyük gelişmelere vesile olmuştur, ancak onların beyhude ölümsüzlük arayışları her zaman için büyük bir hüsranla sonuçlanmıştır ve her zaman da bu şekilde sonuçlanacaktır. Bu çalışmalarla insanın sağlığını korumasının dışında bir sonuç alabilmeleri mümkün değildir. Çünkü Allah her insanı bir ecel ile yaratmıştır. Dünya hayatında denemeden geçirilen insan mutlaka ölecektir. Allah ayetlerde şu şekilde bildirmektedir:
Senden önce hiçbir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar? Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Biz'e döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi, 34-35)
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Taoistler, tapınaklarda yapılan garip danslarla tabiatın hayali enerjisini elde edebilecekleri ve güç kazanabilecekleri yönünde akıl dışı bir inanca sahiptirler. |
Kuran'da tarih boyunca ölümsüzlüğe ulaşmak, bin yıl yaşatılmak isteyen insanlardan da bahsedilmektedir. Bir ayette şu şekilde buyurulmaktadır:
Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir. (Bakara Suresi, 96)
Zamanın ilerlemesine rağmen kendini yaşlanmaya ve ölüme karşı koruyabilmiş tek bir insan yoktur. Ölmeyecek tek bir insan da yoktur. Çünkü insan kendi bedeninin ve kendi hayatının sahibi değildir. Yaşamaya karar verip hayatını kendisinin başlatmamış oluşu, bunun bir göstergesidir. Bir diğer göstergesi ise, hayatını sona erdiren ölüme müdahale edemeyişidir. Hayatın sahibi, onu verendir. Ve O, dilediği zaman da o hayatı geri alır. Günümüzden önce yaşamış olanların da şu anda yaşamakta olanların da başlarına gelmiş ya da gelecek olan bir sondur ölüm. Kimse kendini bu kaçınılmaz sondan kurtaramaz. Kuran'da, bu konu şu şekilde bildirilir:
Her nefis ölümü tadıcıdır. Kıyamet günü elbette ecirleriniz eksiksizce ödenecektir. Kim ateşten uzaklaştırılır ve cennete sokulursa, artık o gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı metadan başka bir şey değildir. (Al-i İmran Suresi, 185)
Bu dünya insanların eğitim yeridir. Allah insanlara dünyada çeşitli sorumluluklar yüklemiş ve onlara gözetmeleri gereken sınırları bildirmiştir. İnsan, bu sınırları gözettiği, emredilenleri yerine getirip, yasaklanan şeylerden sakındığı ölçüde ruhen olgunlaşır, aklı ve şuuru gelişir. Başına gelen olaylara sabretmesini, hiçbir durumda Allah'ın dininden taviz vermemeyi, her durum karşısında Allah'a yönelip dönmeyi, yalnız O'ndan yardım istemeyi öğrenir. Allah'ı gereği gibi takdir etmeyi, O'na karşı içli bir sevgi ve saygı dolu bir korku duymayı öğrenir, Allah'a karşı katıksız bir iman ve tam bir teslimiyet kazanır. Allah'ın yarattığı nimetlerin değerini gerçek manada anlar ve bu sayede Allah'a karşı olan şükrü, sevgisi, yakınlığı ve hayranlığı artar. Sonuçta, Allah'ın beğendiği üstün akla ve ahlak özelliklerine sahip ideal bir mümin haline gelir. Bu şekilde her yönüyle mükemmel yaratılmış olan cennete girmeye layık bir insan haline gelir.
İnsan bu dünyada başına gelen sayısız olaylarla sınanır ve bu imtihandaki başarısı oranında ebedi hayatında ceza veya mükafata kavuşur. Hiç kimse kendi imtihanının ne zaman son bulacağını bilemez. Ölüm, Kuran'da bizlere bildirildiği gibi
"süresi belirtilmiş bir yazıdır". (Al-i İmran Suresi, 145) Bu süre bazen uzun, bazen de kısadır. Aslında en uzun olarak tanımladığımız süre bile nadiren 70 ya da 80 senenin üzerine çıkabilir.
Bu nedenle, uzun yaşama planları yapmak yerine insan, Allah'a karşı sorumlu olduğunu ve hesap gününde bütün yaptıklarının hesabını vereceğini bilerek, Kuran'ın rehberliğinde ve onun gösterdiği yola uygun olarak yaşamalıdır. Aksi halde, insanın sonsuz hayatı için bir hazırlık yapmaması, bunun için kendisine tanınan bu tek ve önemli fırsatı kaçırması ve ebediyen cennetten mahrum kalması kendisi için gerçekten de çok acı bir sonuç olur. Bu nedenle dünyada boşa geçen her saniye hem çok büyük bir kayıp hem de çok acı bir sonuca doğru atılan bir adım olabilir.
İnsan hayatı boyunca karşısına çıkacak muhtemel olaylar için önceden hazırlık yapar. Ölüm ise her insanın karşılaşacağı mutlak sondur. İnsan ölümle karşılaştığında tek başına olacak, ölümünün ardından da
"teker teker, yapayalnız ve yalın olarak" (Enam Suresi, 94) hesaba çekilecektir. Ebedi kurtuluşu isteyen insanlara, Allah Kuran'da şöyle emreder:
Ey iman edenler, Allah'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdim ettiğine baksın. Allah'tan korkun. Hiç şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. Kendileri Allah'ı unutmuş, böylece O da onlara kendi nefislerini unutturmuş olanlar gibi olmayın. İşte onlar, fasık olanların ta kendileridir. (Haşr Suresi, 18-19)
Konfüçyüsçülerin durumu ise dünya hayatını yeterli görüp, hiç ölmeyeceklerini sanan insanların durumu gibidir. Allah Kuran ayetlerinde bu insanların durumunu şöyle haber vermektedir:
De ki: "Davranış (ameller) bakımından en çok hüsrana uğrayacak olanları size haber vereyim mi? Onların, dünya hayatındaki bütün çabaları boşa gitmişken, kendilerini gerçekte güzel iş yapmakta sanıyorlar." (Kehf Suresi, 103-104)
Allah dilediğine rızkı genişletir-yayar ve daraltır da. Onlar ise dünya hayatına sevindiler. Oysa ki dünya hayatı, ahirette (ki sınırsız mutluluk yanında geçici) bir meta'dan başkası değildir. (Rad Suresi, 26)
Kim bunda (dünyada) kör ise, O, ahirette de kördür ve yol bakımından daha 'şaşkın bir sapıktır.' (İsra Suresi, 72)
Ölümsüzlük Arayışından Büyücülüğe
Çinliler çok eski tarihlerden beri falcılığı, astrolojiyi, telkin ile tedaviyi ve büyücülüğü uygulamışlardır. Ölümsüzlüğe erişmek için meditasyon, nefes alıştırmaları, ilaç kullanımı gibi birçok yöntem geliştirmiş, tüm bu uygulamaları da batıl bir din haline getirmişlerdir.
Bazı Taoist akımlar büyü, tanrıları davet, ölülere adakta bulunup ziyafetler verme, rüzgar ve yağmuru çağırma ve kötü ruhları kovalayıp hastalıkları iyileştirme gibi sihir işlerinde yoğunlaşmıştı. Zaten Çinliler ölümsüzlük arayışlarını tıbbi alandan ziyade büyücülük alanına kaydırmışlardı. Bunun dışında "ölümsüzlük tarikatı" adı verilen akımlar da bulunuyordu. Taoculuğun içinden çıkan bu akımın en önemli öncülerinden biri Chung Tao Ling (MS 34)'dir. Tao Ling batıl bir büyücülük yığını olan bugünkü yaygın Taoizmin kurucusu olarak kabul edilmektedir. Sapkın Tao efsanelerine göre Ling'in ruhlar ülkesinde kendisine görünen Lao Tse'den kılıç ve diğer aletleri teslim aldığı ve bunların sayesinde ruh dünyası üzerinde hakimiyet kurduğu söylenir. Bu gibi akımlar düşüncenin yoğunlaştırılması, nefes talim ve denetimi, vücudu uzatma, banyo, perhiz, ilaç kullanımı, masaj ve hatta havada sıçrama, bedeni şekli değiştirme ve görünmeme gibi usullerle ölümsüzlüğe ulaşılabileceğine inanıyorlardı. Pekin Üniversitesinden Tang Yie-Jie Confucianism, Buddism, Daoism, Christianity and Chinese Culture (Konfüçyüsçülük, Budizm, Taoizm, Hıristiyanlık ve Çin kültürü) isimli kitabında Çin kültüründeki ölümsüzlük anlayışını şu şekilde tarif eder:
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Andolsun, sana ve senden öncekilere vahyolundu (ki): "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın. (Zümer Suresi, 65)
|
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Eyalet savaşlarının sonunda (MÖ 3. ve 2. yüzyıllar) belirli uygulamalarla yaşamlarını uzatıp ölmeyeceklerini iddia eden "ölümsüzler" adlı insanlar çıktı... İnsanlar nasıl ölmemeyi başaracaktı? Taoist dindeki ideal, insanlar için yaşamlarını uzatmak ve ölmemektir, bu vücutta yukarı uçmaktır yani ölümsüz olmaktır... Eğer ölürseniz herşey biter, bu yüzden hayatı uzatmayı araştırmak için ilk önce çürümeyen bir vücut elde etmelisiniz, böylece can ya da ruh dayanacağı bir yer bulmuş olur... Taoizm bu amacı başarmak için çeştli metodlara sahiptir. Bunların en temel olanı iki çeşittir: dış hap ve iç hap. Dış hap çeşitli mineralleri kullanmaktan oluşur, örneğin ilaçları birbirlerine uyumlu hale getirmek için civa. Çeşitli ilaçları alarak insanın vücudunu çürümekten kurtaracağını umarlar, böylece ruh kendi ortamında sonsuza kadar devam eder. Eğer ayağınıza bronz bir çamur koyar ve çok uzun süre ayağınızı suya sokarsanız çürümeyeceğinizi iddia ederler. Eğer altın hapı bulursanız bir kere yediniz mi bütün vücudunuz çürümeden sonsuza kadar yaşayabilir...
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Hemen hemen tüm dinler ölümden sonra insana ne olacağı hakkında araştırırlar. Ama Çin'deki Taoizm yalnızca "insan ölüden nasıl kaçınır" sorunuyla uğraşmayı seçer. Taozimin temel inancı "sonsuzda yaşamaktır" ve "vücudun eti için ölümsüz olmaktır"… Bu yüzden yaşam ve ölüm sorusuna bir çözüm bulmak, kurtuluşu ve ölümsüzlüğü araştırmak ve sonunda "sonsuzlukta yaşamak" durumuna erişmek Taoizmin özelliklerindendir. Taoizm vücuttaki ölümsüzlüğü savunur, yani ruhla bağlanmış olan vücut ölümsüzlüğü başarır. Bu şekilde insan acı gerçeği bırakabilir ve ölümsüzlük dünyasına girer.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.] Oysa tüm bu batıl inanışlar çok büyük bir saçmalıktır. Daha önce de vurguladığımız gibi insanın dünya hayatında ölümsüzlüğü elde etmesi Allah'ın dilemesi dışında kesinlikle mümkün değildir. Rabbimiz her insanı belli bir ecel ile yaratmıştır ve her insan vakti geldiğinde mutlaka ölecektir. Hiçbir ilacın, hiçbir tedavinin, dietin ya da başka bir yöntemin bu vakti değiştirmesi, gerçekleşmesi kesin olan ölümü engellemesi mümkün değildir. Nitekim Allah ayetlerde şu şekilde bildirir:
Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile. Onlara bir iyilik dokunsa: "Bu, Allah'tandır" derler; onlara bir kötülük dokunsa: "Bu sendendir" derler. De ki: "Tümü Allah'tandır." Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiçbir sözü anlamaya çalışmıyorlar? (Nisa Suresi, 78)
Evet, Biz onları ve atalarını yararlandırdık; öyle ki, ömür onlara (hiç bitmeyecekmiş gibi) uzun geldi. Fakat şimdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mı? Şu halde, üstün gelenler onlar mı? (Enbiya Suresi, 44)
Taoizmin Yeniden Ortaya Çıkışı
Taoizmin tarihinde birçok yükseliş ve inişler vardır. Örneğin daha önce de belirttiğimiz gibi Han İmparatorluğu dönemine kadar Taoizm benimsenen bir inanıştı. Ancak 6. yüzyılda Budizmin yükselişiyle tekrar düşüşe geçti. 8. yüzyılda ise İmparator Hsuan Tsung tarafından tekrar benimsenmiştir. Manchu Hanedanı ise Taoizmi sapkın bir öğreti olarak ilan etmiştir.
Çin'de Komünist Parti'nin yönetimi ele geçirmesinin ardından her türlü dini inanış da yasaklandı. Yeni yönetim tüm rahipleri tarlalarda çalışmaya zorladı, tapınakları kapattı ve tüm zenginliklere el koydu. 1960 yılında sayıları milyonları bulan rahiplerin sayısı 50.000'e indi. 1966-1976 yılındaki Kültür Devrimi sırasında geriye kalan Taoist miras da ortadan kaldırıldı. Bu dönemde neredeyse tüm Taoist tapınaklar kapatıldı, binlercesi yıkıldı, heykellerin yüzde 95'i parçalandı. Böylece Taoizm neredeyse tamamen ortadan kaldırıldı.
Çin Geleneklerindeki "Vahşet Sahneleri"
Kitap boyunca Uzak Doğu dinlerine ait birçok sapkın geleneği, batıl uygulamayı inceledik. Örneğin Hindu geleneklerinin kadınları yakmayı, kız çocuklarını diri diri gömmeyi teşvik ettiğini gördük. Ancak Uzak doğu dinleri bu saydıklarımızdan çok daha kapsamlı şiddet sahneleri içermektedir. Bunlardan biri de Çin'in Phuket bölgesindeki "Vejeteryan Festivali" sırasında yaşananlardır. [Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]19. yüzyılın başlarından bu yana her yıl düzenli olarak gerçekleştirilen bu garip festivalin amacı Çinlilerin sözde ilahlarına saygı göstermeleridir. Bu saçma "saygı" gösterileri ise, insanın bakmakta dahi zorlandığı korkunç uygulamalar içermektedir. Festivalin adının "vejeteryan bayramı" olmasının nedeni 9 gün boyunca et ve ürünlerinin yenmemesi, sadece sebze ve meyve yenmesidir. Çinliler bu şekilde ruhlarının ve vücutlarının kötülüklerden temizleneceği yönünde batıl bir inanca sahiptirler. Festival boyunca, "vücutlarına hayali tanrılarının girdiği" aldatmacasına başvuran kişiler yanaklarında, dillerinde ya da vücutlarının çeşitli bölümlerinde delikler açarlar. Daha sonra bu deliklere bıçaklar, sopa, çeşitli metaller, ağaç dalları, maketler gibi çeşitli objeler sokarlar. Herkesin yüzü kan içinde kalır. Sapkın geleneklerine körü körüne bağlanmış Çin halkı ise bu vahşi ritüeli büyük bir hayranlıkla izler. Bu kişiler sokaklarda dolaşır, halkın ikram ettiği yiyecekleri yerler. Çinlilerin saçma inanışlarına göre bu kişilere dokunan kişiler iyileşir, pozitif enerji alır. "Trans" halindeki bu kişiler kendilerinden geçerek garip danslar yapar, ateşte yürür, keskin kılıçlardan yapılmış uzun bir merdivenden çıkar, kızgın yağları üzerlerine döker, tam 9 gün boyunca kendilerine çeşitli işkenceler yaparlar. Bu işkenceleri ise sözde tanrıları için yaptıklarını, bu şekilde ruhlarını ve bedenlerini temizlediklerini söylerler. Bu insanlar yanağına demir geçirerek ruhunu arındıracağını iddia edecek kadar akıl ve mantıktan yoksundurlar. Oysa insan ruhu ancak Allah korkusunun getirdiği irade ile, güzel ahlakla ve derin imanla kötülüklerden uzaklaşıp temiz bir vicdana ulaşabilir. Aksi yöndeki batıl inanışlar ise Allah'a iman etmeyen insanların karanlık ruh hallerinin doğal bir sonucudur. Çünkü Allah'tan korkmayan bir insan için sapkınlıkta bir sınır yoktur. Böyle bir kişi dünya hayatında yaptıklarından dolayı hesap vermeyeceğini düşündüğü için kendine ve çevresindeki kişilere eziyeti, cinayeti, vahşeti ve şiddeti makul görür. Kitabın önceki bölümlerinde de gördüğümüz gibi bu kişiler için günah ve suç kavramı yoktur. Bu nedenle de sapkın geleneklerinin emrettiği her batıl inanışı doğru olarak kabul eder ve gözü kapalı bir şekilde uygularlar. Oysa batıl bir hayata saplanan bu kişiler bilmelidirler ki, insan başıboş değildir. Tüm yaptıklarından sorumludur ve yaptığı her hareketten, söylediği her sözden mutlaka Allah katında hesaba çekilecektir. Rabbimiz Kıyamet Suresi'nde "İnsan, 'kendi başına ve sorumsuz' bırakılacağını mı sanıyor?" şeklinde buyurmuştur.
|
1982 yılında Deng Xiao-Ping'in yönetime gelmesinin ardından Taoizm ve diğer dini inanışlar yavaş yavaş canlanmaya başladı. 1980 yıllarından sonra tekrar organize olmaya başladı ve bazı tapınaklar yavaş yavaş yeniden hareketlenmeye başladı. Günümüzde de Tao kültürü dünyanın dört bir yanında taraftar toplamaktadır.
[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Mistik Doğu kültürünün meditasyon, yoga, fal gibi tüm öğelerini içinde barındıran Taoizm, ilerleyen bölümde detaylı olarak inceleyeceğimiz "21. yüzyılın Allah inancı olmayan yeni sapkın din anlayışının" da önemli bir bölümünü oluşturmaktadır. Vatikan'ın "Yüzyılımızda Hıristiyanlığın en büyük düşmanı" olarak kabul ettiği New Age adındaki bu batıl akım dünya üzerindeki Allah'a yönelişi engelleyebilmek için materyalist çevrelerce körüklenen bir aldanıştan başka bir şey değildir.