Strateji oynayanların çoğu bilir; ekonomiyi rayına oturtmadan sefere çıkmak genellikle hüsranla sonuçlanır. Ama, özellikle kendini modern sıfatının yanına koymuş Avrupa ırkları, birçok milletin sadece vahşice savaşarak süper güç olduğunu söylemekteler. Attila'dan Cengiz Han'a kadar birçok büyük kumandanın barbar oldukları iddia edilmekte.Peki bu söylemlerin gerçeklik payı ne?
Öncelikle Cengiz Han'an başlayayım. Moğolistan'ın çıplak steplerinde dünyaya gelen Cengiz Han, doğduğu cğrafyanın etkisinden olacak ki, savaşçıl ve acımasız idi. Küçüklüğünden itibaren birçok acı olaylarla karşı karşıya gelen Cengiz Han için dönüm noktası, kardeşi ve efsanevî düşmanı Camoka'yı mağlup etmesi olmuştur. Bu zaferin ardından, onlarca Moğol kabilesini tek bayrak altında toplayarak dev bir savaş gücü oluşturmuştu. Peki ya sadece bu savaş gücü ile mi dünyanın yarısını kana boyayacaktı? Hayır!
Cengiz Han, kabileler arasında anlaşmazlıkların çıkmaması için kanun sayılabilecek kurallar çıkarmıştır. İç düzeni sağlayan Cengiz Han, ipek yolunun kontrolünü ele geçirerek ekonomik seviyeyi de korumuştur. Tüm bu düzenlemelerin ardından, onun gözleri savaş için ufka dönecekti...
Avrupalıların yaptığı bir diğer suçlama, "Muhammed islamiyeti sadece kılıçla yaydı." iddiası olmuştur. 21. yüzyılda kimse kimsenin inancına karışamaz, ancak kimse bir başkasının inancına da hakaret edemez. Sosyal hayatımda islamın kurallarına pek de uyduğum söylenemez, ancak milyarlarca insanın kutsal kabul ettiği bir insana karşı saygı duymak gereklidir. Açayım biraz konuyu;
Hz. Muhammed'in doğduğu ortamı açıklamayacağım. Herkesin aklında küçüklükten kalma temel şeyler mevcuttur zaten; putperestlik, vahşice yaşm vs. vs.... Ancak, bir asır önce deve çobanı olan bir topluluğu bir asır sonra süper güç yapacak dirayeti veren bir insan, küçümsenecek ve hakaret edilecek bir insan olmasa gerek...
Hz. Muhammed, Medine Emirnamesi adı altında, yeni İslam Devleti'nin anayasasını hazırlıyordu. Medine'deki yahudi ve müslüman halkı, uygulanabilir kurallar ile sorunsuz bir şekilde yaşatacaktı. Sosyal düzenlemelerin yanında ekonomik olarak da bir gelir sağlanması gerekliydi. İlk zamanlarda Mekkeli kervanların yağmalanması sonucu sağlanan gelir, Mekke'nin fethinden sonra büyük ölçüde azalmıştı. Ve, islam peygamberi gözünü Arabistan dışına dikti. Hedef, islam öncesi hayatında birçok kere kervan götürüp getirdiği Suriye idi. İlk zamanlarda başarı kazanılamasa da, Halid Bin Velid'in stratejistliği sonucu İslam halifelerine üç asır boyunca ekonomik gelir sağlayacak Suriye, fethediliyordu... Artık, tüm dünya bu dini tanıyacaktı!
Ve son olarak, ünlü Hun hükmdarı Attila ile ilgili konuşacağım. Attila ile ilgili bilgilere, Roma ve Macar kayıtlarından ulaşıyoruz. Ve, ne yazık ki bu iki kayıtlar beredeyse birbirinin tam tersi...
Roma kayıtlarında Attila, tün insani vasıflardan yoksun, neredeyse kan içen bir barbar olarak tasvir edilmekte. Bunun yanında, Brighton barbarlarının kayıtlarında ise, Attila savaşçıl ve asil biri olarak söylenmekte.
Macar kayıtlarında ise, Attila adeta bir dünya hükümdarı olarak betimlenmiş. Kadınlara karşı zarif, kitaplara düşkün, düşmanlarına karşı hoşgörülü olarak tasvir edilen Attila, Doğu Roma ile bir dizi savaş yapmış ve Kırım yolu üzerinden gelen İpek yolunun kontrolünü eline geçirmişti. Artık onun için gerçek hedef, Kralların başkenti Roma idi...
Ve son söz; tarihte hiçbir süper güç sadece savaş ve kan ile dünya devi olmamıştır. Her büyük gücün ardında mutlaka bir manevi veya ekonomik bir güç olmuştur...